Cuma, Mart 06, 2009

TARÇIN KOKULU ŞEHİR



Bazı şehirlerin kokusu, tadı ve sesi vardır.Sadece gözlerimizden geçerek kaydolmaz anılarımıza,burnumuzda tüter kokusu ,damağımızda tadı, kulağımızda melodisi.

Uçaktan inip otele gelirken tarçın kokusu sokakları sarmıştı. Ve hiç alışık olmadığım bir soğuk tam bir orta avrupa kışı kuşatmıştı geceyi. Yüzlerce yıldır binalar gibi soğuk da aynı kalmıştı.Yeni bir şehre ilk gelişimde olduğu gibi kaybolma isteğim sarmıştı benliğimi yitip gitmeliydim bu şehirde ...zamansızlıkta...Biliyordum ki; hiç bir şehir içinde kaybolmadan keşfedilmez . PRAG görmeyi en çok düşlediğim şehir keşfe hazırım.


Tarçın kokusunu keşfettim önce sıcak şarap ve ''TRDLO'' denen halka çöreklerden çıkıyordu bu nefis koku... viyolonsel,akordeon,saksafon ve bateri eşliğinde filarmoni orkestrası elemanlarının çaldığı müzik tüm şehire yayılıyordu. Gotik ve romantik olmayı becerebilen büyüleyici masal şehrinde hem bu zaman da hem yüzyıllar öncesindeydim.Şehirde üç gün boyunca süren kaybolma serüvenimde kral yoluna giden kapıya her gelişimde sert ve hızlı nal seslerini arnavut kaldırımlı dar sokaklarda çınlatarak ,büyük bir atın üstünde,savrulan peleriniyle kral dörtnala geçti yanımdan Charles Köprüsünden geçip tepedeki saraya gidene kadar duydum nal seslerini...

Vaslav meydanında tramvay cafe de PRAHA kentinin taksicilerini seyrederken birden KAFKA göründü , şimdilerde türk hava yollarının mülkü olan bürosuna geliyordu.Sabah böceğe dönüşerek uyandığı odasından ,charles köprüsünün kıyısındaki evinden çıkmış... insanlığın büro kağıtlarından zincirlerini kırmak için .. Sonra birden cıvıl cıvıl oluveriyordu meydan ,havaya asılı kalmış ortaçağ kış soğuğuna inat, bir sokak satıcısından tarçınlı sıcak şarap içip şehri koklarken ben..güzel çek kızları geçiyordu yanımdan katkat giyinmişliğime nispet, incecik çorapları mini etekleri ile..

Meydanın neresinde olursam olayım o iki sivri kule beni gözetliyordu, astronomik saatin içinden 12 havari geçerken gong sesleriyle birlikte , ışık hızıyla kulenin merdivenlerini çıkıyordum .Kuleden meydana bakıyordum, nal sesleri inletiyordu meydanı.

Prag baharında oluveriyordum,daracık sokaklardan çıkan gençler dolduruveriyordu meydanı,tanklardan kaçmaya çalışırken fotoğraf makinem düşüyordu,özgürlük esiyordu binaların arasından bahar tazeliğinde ...ne bakmakdan,ne yürümekden, nede koklamakdan yorulamadığım ve doyamadığım masal şehri praha....


21-22-23 aralık 2007 PRAG

3 yorum:

  1. Sevgili Moonface,

    Osmanlinin bilmem kacinci kusagindan gelme olarak, eger Prag "bizde" kalmis olsaydi tarcin yerine doner ve lahmacun kokacakti.... diye dusunuyorum..
    tum taslar yerli yerine oturmali dunya insani eger "ozgur" olmak istiyorsa... isgal edilen ulkeler halklariyla sarmasdolas yasamali.. tank paletlerinin sesleri yerini sevda sarkilarina birakmali...
    ve sen yazmayi surdurmelisin...
    guzel oluyor boylesi anilari okumak, resimlerle birlikte...paylasmak..
    veee cogalmak birlikte...
    dostlukla
    Vkemal

    YanıtlaSil
  2. ve...yazmaya daha çok yazmaya zaman dile benim için ..daha az çalışmak daha fazla yazabilmek için. anılar için gezmek,gezmek için(para)çalışmak,yazmak için zaman offfffffffff ben hala bu sorunu çözemedim.çalınmış zamanlarda yazıyorum.

    YanıtlaSil
  3. sevgili Moonface

    yazmak yasamin bir parcasi haline gelsin, calinmamis zamanlari dolduran guzelliklerle..gelsin..
    diledim iste.. bana "ne dilersen dile" diye bagiran bir dudagi yerde bir dudagi gokte ilham perisine..
    senin icin...
    yazdikca cogalmak dileyini de ekleyerek..bir kez daha..
    Vkemal

    YanıtlaSil