Perşembe, Temmuz 30, 2009

ANLATILAN SENİN HİKAYENDİR -Karl Marx

Benim hikayem….
Senin hikayen….
Hikayelerimiz var 17 ınc monitörlerde dünyanın uzak, yakın köşelerinden yazıyoruz, bulmaya çalışıyoruz hikayelerimizi, cümlelerden, fotoğraflardan, şarkılardan, sözlerden bize yakın olanları…
Arkadaş listeleri 30-40-100-300 ama ….
Aslında haykırıyoruz kalabalıkların içinden…
İsimler onlarca, yüzlerce bir yerinden girmiş hikayemize uzak yakın akrabalık,işten güçten yada hayatın bir köşesinden geçerken.
Ama hala özlemi, sızısı içimizde ilk gençliğimizi arıyoruz, özlüyoruz, kaygısızca paylaşımlarımızı, saf su gibi duru ruhlarımızı ,geri istiyoruz elimizden sonsuz acılarla alınan düşlerimizi ve yalnız ölmek istemiyoruz sesimiz sesimize değsin….
Biz vardık....örselendik, korkutulduk, parçalandık ama vardık.
Tarihler boyunca milyonlarca insanın yüreğinde söylenen kardeşlik, eşitlik ve güzel dünya düşlerimizle…
Ve varız…yorgun , acılı... hala düşleri olan…
30.temmuz.2009

Perşembe, Temmuz 23, 2009

GÜN ( E ) DÖNDÜ GÜNE BAKAN

Arabayı sağa çekip ,sapsarı tarlaya dalıp, aralarında durup, gün döndükçe dönmek geldi içimden.
Arabayı sağa çektim,asfalt kenarındaki güne bakanların asilerinden biri çıktı yoluma ;
‘ ‘ inanman gerek ve bizimle kalman ve gün döndükçe dönmen,bak ben asfaltın kenarına kadar kaçabildim ancak.’’
Ve seyrettim güneşe aşk mı? Yoksa güneş olma arzusu mu? Hep güneşin ardı sıra gitmek.

Ve anladım ki tarladakilerden çok kaçanları sevdim…Asi günebakanları, tarlaya sığmayıp yola çıkanları…

Ve düş kurdum…güneş o asi günebakanı fark edip hep onun peşinden koşsa,asi bir günebakana aşık olsa, güneş aşka düşse…

19.07.2009 Pazar günü
GÜNDÖNDÜ TARLALARINDA GÜNE BAKAN ‘ ‘ moon’’

Çarşamba, Temmuz 22, 2009

MAHALLEMDEKİ FİLM SESLERİ –YAZLIK SİNEMAM

Ben çocukken çok sıcak olmazdı yaz geceleri…
Ben genç bir kız olduğumda da sıcak olmadı yaz geceleri…
Benim bol yıldızlı,tahta sandalyeli yazlık sinemam vardı…çocukluğumda ve ilk gençliğimde…

Hava kararınca; amerikan süvarilerinden kaçan bir Kızılderili kabilenin arasına karışıverirdim çoğu geceler,ata binip dörtnala koşarken yada nehir kenarında ateş yakıp Kızılderili ezgilerini söylerken hiç hava sıcak olur mu, en sevdiğim kabile reisi öldürülürse
Nasıl buz keser yüreğim yazmış ,sıcakmış …
Yada nefesimi tutmuş polisiye bir macerada Paris sokaklarında yağan yağmurda sıcak mı ? ne sıcağı…

Kimi geceyse terkedilmiş Meksika kasabalarından geçen ve kötü kalpli kovboylara meydan okuyan yakışıklı bir kovboyun yanı sıra dolaşırken, esen çöl rüzgarlarında mevsimin farkına mı varılır..

Bindokuzyüz yetmiş sekiz yazında Grease filminde Sandy ve Danny’nin aşkı beyazperde de, gökte yıldızlar…etekleri uçuşan bir genç kızın yüreğinde kanat çırpan kelebeklerin rüzgarı bahar eder geceyi de sıcağı da..

Oysa onbeş yıldır tahta sandalyeler gitti gideli;
yıldızlar,
yaz serinliği,
çekirdek çıtırtıları,
alaska- frigo,
buz gibi gazoz,
gece yarısı mahalleyi dolduran Kızılderili şarkıları,
nal sesleri,
yağmurun tıkırtıları hepsi hepsi gitti…Sadece kavurucu bir sıcaklık sardı…

İklim değişirken dünya da,yazlık sinemam da ,renkli ampullerin aydınlattığı giriş kapısı ve haftanın filmi afişlerinin asılı durduğu bol ışıklı camekan da,, esintili yaz serinliği de yenik düştü…ne ılık yaz rüzgarlarıyla mahalleye yayılan film sesleri,ne serin uykular,ne de umut dolu rüyalar kaldı…

21.temmuz .2009

Cuma, Temmuz 10, 2009

BİR TAVŞAN, BİR TİLKİ , BOL YILDIZ


Sevgili Datçam her gelişimde hep başka bir halinle kandırıyorsun beni,bende kanmaya çoktan razı....






Önce bol bol bol yıldızlı bir gece, kayan yıldızlar ve düşler sundun gece ilerledikçe samanyolu saçılıverdi zifiri karanlığa...
Sonraki gece tilki gözleri ile karşı karşıya kaldım ayın aydınlığında uçuşuverdi kuyruğu...her gece bahçeye tilkilere su koyan arkadaşımada teşekkürler, bir tilki ile gözgöze gelebildiğim için.

Sevgili ürkek dağ tavşanım, farların önüne fırlayınca çok şaşırdım ve çok kızdım insanlığa,dünya sadece insanlara ait değil, dünyayı paylaştığım uzun kulaklı dostum çok güzeldin.







Datça- Mesudiye köyünde sessiz sepsessiz geçen gecemden


19/20/21/22/ haziran/2009 yılı..

HAZİNE SANDIĞI KAHVALTI MASASI

Kahvaltının dayanılmaz cazibesi ...Mutluluğun resmi mükellef bir kahvaltı masası olabilirmi ?

Uzun yollarda sabaha karşı verilen molalarda,hep bir mutluluk tablosu çarpar gözüme kahvaltı masası başındaki uzun yol şöförleri ve muavinleri. Sanki çocukluğumdan kalma bir fotoğraf karesi gibi; ele geçirilen hazine sandığının içindeki renkli taşlara,pırıltılı mücevherlere bakan gözlerin heyecanı ile bakarlar kahvaltı tabaklarına ama hakkınıda verelim hazine sandığı gibidir kahvaltı masası.
Reçellerin renkliliği,peynirlerin beyaz saflığı,yumurtanın dik başlılığı,zeytinlerin parlaklığı,tereyağının balla dansı hele birde çörekler varsa ,ekmeğin akıl çelen kokusu,dometesin sulu dolgun kırmızılığı ve çayın sıcak dostluğu...

İşte budur masa başındakilere huzurlu ve sukunet dolu bir tebessüm sağlayan.Çay yudumlanır kendi içinde bir ahenkle, kahvaltılıklarsa her lokmada mutluluğun resmidir...bence..

22.06.2009 haziran yaz gecesi
Uzun yolların mola yerlerinde moon'u mutlu eden tebessümlerden

BU BAHAR PUSLU BAHAR























Bahar bir karıştı ve sarı sarı hardal çiçekleri yeşilliklerde 
sarı bir rüzgar gibi dalgalanıyordu.
Güneş ılıktı, rengi turuncu sarı, 
ama daha bir karıştı buğdayların boyu,
hardal çiçekleriyse sapsarı.

Sanki şehirden kırlara kaçtığımda baharın pusu gidecekti ama anladımki 
bu bahar şehirde koyu gri puslu...kırlarda ise açık gri puslu...yeşilde,sarı hardal çicekleride silememiş baharın pusunu...
BU BAHAR BENİM PUSLU BAHARIM...
TARİHE NOT DÜŞÜYORUM 2009 BAHARI PUSLU BANA 12.nisan.2009