Perşembe, Mayıs 29, 2014

top çiçek..


bir arkadaşıma kahve içmeye gittim, bir de baktım masanın üzerinde,
vazo da bu güzellik,,,,
nereden buldun sorumun cevabı ; hemen evin köşesinden oldu.
o kadar gezer, yürür çiçek toplarım ama daha önce hiç rastlamadım.


adını bilmiyoruz ama çok güzel bir çiçek,
ben ona mor top çiçeği dedim.


bu çiçekle ,
size iyi bir hafta sonu diliyorum.

değirmenli kahve


Kahve sevmeyen vardır elbet ama azdır,
bence aslında onlar da sevebilirler, yahu kahve sevilmez mi  :))))
kahve hayattır....
kahvesiz günüm olmaz, artık kahvemi kendim öğütebileceğim,
İstanbul' a gittiğim de, babamım kahve değirmenine el koydum, 
oh! mis!  ben arsız bir evlat oldum, geçen sene babam dan 35 yıllık telefonu aldım, 
bu sene değirmeni aldım, tıkır tıkır çalışıyor.
taze kahve de pek leziz oluyor efendim.

şimdi;
değirmen : babam dan
beyaz işi örtü : oğlumun babaannesinden
kahve : fotoğraf çekmek için elimdeki fincandan içtiğim filtre kahveyi koydum
çikolatalar : datça'daki kuruyemişciden
:))) sevgiler benden

Salı, Mayıs 27, 2014

sabah işleri...

emeklilik hayatının sabah işlerin den bahsedeyim istedim,
sabah yürüyüşü mutlaka yapılır, bugünlerde yürüdüğüm yolda tarlaların bir kısmı,
sarardı, çünkü yem ekilen tarlaların hasat zamanı, bir kısmı,
yeni yeşeriyor, ağaçlı tarlaya kavun ektiler.
Gelincikli tarlada ne ekili bilmiyorum ama tam ortasın da bir korkuluk var.
birde gerilen iplerin çıkardığı sesler, kargaları umarım korkutuyor dur :)))


tarlalara gidip, geri dönüp, palmiyeli ve de  çiçeklerin iki kenarını süslediği,
bu yola geliyorum, yolun devamı çarşıya gider, ama ben ne yapıyorum,
aşağıdaki karelerde ...


hemen sola sapıp, doğru denize,
hemen hemen, her sabah deniz çarşaf gibidir.
benim için en  güzel yüzmeler de sabah yapılandır.
aşağıdaki kareler , dedim ya işte bunlar; denize geliş ve içine girip, yüzüş.
sabah işleri, burada yaşayan birçok insan için budur.


bu yürüyüş ve yüzüş işlerin de, asla yalnız değilizdir.
tanıştırayım;
siyah olan yakışıklı paşa, sarı şeker de tara,
onlar da yürüyüp, yüzdüler,
sonrası keyif....

şımarık tara :)))
sokak köpekleri, çoğumuzu çok iyi tanır...

Pazartesi, Mayıs 26, 2014

pek mesudum..

evet efendim , mesut olma sebebim,
elime aldım, karşıma koydum, evin muhtelif yerlerine yakıştırdım,
danteller üstünde kareledim.


her açıdan fotoğrafladım.



içini dışını açtım baktım, daha önce tanıştırdığım düğme kutusu olarak, babaannemden,
bana gelen tütün kutusunun, ağabeyi geldi,
belli başlı meraklarım artık buradan aşikar olunca, 
eş, dost elinde seveceğim birşey bana getiriyor, çok mutlu oluyorum çok..


Tennur ablam, canım, size ondan bahsettim, bir kaç kez,
bu tütün kutusu  da ondan. 
 Osmanlı imparatorluğu döneminden Tennur ablama, kalan bir aile yadigarı,
şimdi bende emanet.


ikisi birlikte şimdi,
 evin bir o köşesinde, bir bu köşesinde,


yan yana, üst üstte, velhasıl hep gözümün önünde,
yılların içinden, görüp geçirdikleri ile,
kah bir tütün işçisinin elinde, kah bir tütün dükkanının vitrinin de,
kah  yemek sonrası tüttürülen bir sigaranın keyfi için alınan,
parmakların arasın da, kah düşünceli bir anda kapatılan kutunun sesi ile uzun süre,
derinlere dalan bir avucun içinde....

zaman bazı nesneleri saklıyor....
bir sebeple ömürlerden geçirip, yoluna devam ettiriyor....

Pazar, Mayıs 25, 2014

kahve diyarından

Kolombiya'dan gelen kahve, kargo ile bana ulaştı.
çok lezzetli bir kahve,


tek başına içmek olmaz, bir kaç kare de olsa, paylaşmak  gerek,
yanında da, kahve çekirdeği üzeri çikolata ve karamelli şeker.


ambalajını da pek sevdim, renkli, 60'lı yılların reklamları gibi.

yeni bir haftaya başlarken,
hafta başı kahvesi olsun,
sevgilerimle

Cumartesi, Mayıs 24, 2014

Cuma, Mayıs 23, 2014

terlik, havlu, şezlong sezonu açılmıştır....

evet, geç oldu ama güç olmadı
iki ayaklısı, dört ayaklısı, genci, yaşlısı,
sezonu açtık..
kargı koyu kalabalıklaşmadan en güzel zamanları şimdi.
bizim buralarda,
şezlong, terlik, havlu ve keyif zamanı başladı.


sıcak günü, kargı koyunun dört ayaklı sakinleri, 
kıyıdaki büyük ağacın altın da,
sereserpe yatarak, kah, denize akan derenin suyunda,
kah denizin içinde oynayarak geçiriyor


kediler yemek yerken onları bekleyen kendi kocaman,
kalbi yumuşacık, köpek arkadaş....

ve gün batana kadar kargı koyun da zaman geçip gitti.....

Perşembe, Mayıs 22, 2014

eski ve yeni

kahve fincanı yeni ,
lokumluk eski,
lokumlar yeni,
örtü eski,
mor çiçek dalından...


lokumluk aslın da çok sevdiğim Tennur ablamın çocukluğunun,
oyuncak tenceresi, içinde ne yemekler pişirmiş mahsusçuktan.
Tennur ablam;  Datça'da yaşayan emekli öğretmen,
birde çok sevdiğim, o da beni sever...
bilir ya, eskiye merakımı, bir bakarım elinde bir emanet,
anıların hikayesi de hediyesi, bak tam sana göre der...
alırım sevinçle, saklarım ömrümce.
bu sefer bana düşen, leylak rengi nakışlı örtü ve lokumluk.


kahve fincanım, annemden armağan, son ziyaretim de verdi.
lokumlarla birlikte , istanbul'dan - datça'ya seyahat ettiler.
mor çiçek de bahçeden düşüverdi ortalarına.
örtünün rengine,  yakışsın diye,

ben ne yaptım?  dersiniz,
tabii ki;  kahve keyfi....

Çarşamba, Mayıs 21, 2014

reçel üçlemesi,

yine bir reçel bölümüyle karşınızdayım.
çiçek yaprakları reçelleri,
gelincik, gül ve nar çiçeği..


gelincik reçeli:
kırlardan topladığım gelinciklerin, yapraklarındaki siyah bölümleri koparttım,
sonra şeker ile ovup, gül reçelinde yapıldığı gibi ''çamur'' hazırladım.
(annem bu işleme çamurunu hazırlama der.)
bir gün buzdolabında beklettim.
şerbetini hazırladım, şeker her yerinden kaynamaya başlayınca bu çamuru,
içine attım, ayrıca tarçın çubukları ve karanfilde koydum, çünkü,
 gelincik koku veya tat içermez, parlaklaşıp, kıvama gelinceye kadar kaynattım, 
ocaktan indirmeden önce limon suyu ilave edip bir süre daha kaynattım.
gelincik reçelinin muhteşem bir rengi  olur.



gül reçeli:
kokulu ve katmerli reçellik gül diye bilinen gülün yapraklarından yapılır.
yaprakları iyice havalandırdım, içindeki kıskaçlı böcekler kaçsın diye,
sonra yıkayıp, şeker ile ovarak çamurunu hazırladım,
bir günü buzdolabın da geçirdi. sonra şekeri kaynattım ve çamuru içine attım.
parlaklaşıp, kıvamlaşınca limon suyu ilave edip,
az daha kaynatıp, ocaktan indirdim.
kaymağa çok yakışır, gül yaprakları kıyır kıyır ağıza gelir.
çok sevdiğim bir reçeldir.


narçiçeği reçeli,
işte bunu ilk kez denedim,
nar çiçeği açar içinden yaprakları çıkar.
internette bir tarif bulamadım, bende aynen gül ve gelincik,
yapraklarına uyguladığım yöntem ile denedim.
narçiçeğinin o muhteşem rengini koruyamadım,
çok acaip lezzetli falan yazamayacağım...
 denemesem olmazdı.


reçellerin renklerini en güzel bu kareler anlattı.
gelincik her zaman olağanüstü  bir renk verir.
gülde mis kokulu bir lezzet.

reçel yapmak, renkli ve lezzetlidir.

Pazar, Mayıs 18, 2014

yine bir fincan çay...

daha çok gençken, yirmi bile olmadığım yaştayken,
çok ağladığım bir gün olmuştu, olur ya , hani bilemediğimiz bir sürü şey vardır o yaşlarda,
anlayamadığımız hisler uçuşur içimizde,
öyle ağlanır,  neden sorusuna ''hiç'' diyerek ağlanır.
işte o gün yanımda, şimdi uzaklarda olan bir arkadaşım vardı.
aniden başlayan hıçkırık nöbetimin karşısın da, şaşkın ama sakince,
bir çay fincanı tutuşturmuştu elime..
''iç , iç iyi gelir'' diyerek, hemen inandım ''iyi geleceğine''
ve içtim.
''iyi geldi''


hiç unutmadım o hissi. nasıl da sıcacık, içime aktı,
çay mıydı? arkadaşımın gözlerindeki şaşkın ama içten yardım etme isteği miydi?
her ikisiydi,  her içim daralıp, hayatın karşısın da çaresiz kaldığım da,
bir fincan çay, dost elinden içer gibi içtiğim de,
''iyi geldi''
yine öyle bir haldeyim, son yaşananlar, hepimizin acısı,
içime öyle bir çöktü ki;  s o m a    ellibir yaşıma rağmen,
insanın hırsı, zalimliği, aç gözlülüğü
ve
yine insanın acısı, yaşadığı zulmü, çaresizliği.. 
bildiğim, gördüğüm, ama anlayamadığım, kaç gündür, 
lakin; iyi gelecek hiç birşey yok...

yine de, dost elinden içer gibi,  bir fincan çay, çaresizliğime, bildiğim tek çare....

Çarşamba, Mayıs 14, 2014

mana yaşam da..

her şey bugün manasız.
bloglarımıza bir baksak bir yıla dolan acılara,
kelimelerimizin olmadığı, ruhumuzun kavrulduğu,
yazamadığımız günlerin çokluğuna,
ne çok acı var, bu toprakların insanına düşen....
ateş düştüğü yeri yakar elbette ama o kadar çok ateş yanıyor ki;
acısı hepimize...



Salı, Mayıs 13, 2014

kır yürüyüşünden....

hani geçen hafta,
''gezip durum''
demiştim ya, işte o gezmelerimden.
kırlarda yürüdüm...

tarlaların içinden, hatta tam bir derin orman kıvamında,
ağaçların ve sarmaşıkların tünele çevirdiği yollardan yürüdüm.


bir dut ağacından, doyana kadar karadut yedik,
papatya tarlalarından geçtim,
yollarda gezen hindilerden birine,
o malum çocuklukta söylediğimiz, hindi kabartma şarkısını bile söyledik.

terk edilmiş mi yoksa, bir köşe de park mı edilmiş,
pek anlayamadığımız bu jeep i gördük.


gelincikler, pembe çiçekler, bolca kelebek,
dev aloe veraları da resmettim.
kır yeşili, buğday kokusu,
çiçek renkleri doldu içime,
bahar oldum...

Pazartesi, Mayıs 12, 2014

eskiden okuduğum kitapları, tekrar okuyorum...

bu yıl; daha önce okuduğum kitaplardan bazılarını,
 tekrar okuma kararı aldım,
ve 3. kitaba başladım.
umarım 10 kitabı tekrar okuyabilirim.
tekrar okumayı planladığım bir çok  kitabı , 
daha 20 li yaşlarıma basmadan okumuştum,
aradan geçen zaman, yaşanmışlıklardan  oluşan,
bakış ve algı ile bambaşka bir keşif oluyor.


İstanbul'dan dönerken, matruşka bebekleri de getirdim.
sevdiğim bazı eşyalarım, annem de kalmıştı.
90'ların başın da Beyazıt'ta kurulan bir pazardan almıştım
Rus veya Polonya pazarı olarak adlandırılan,
bu pazara 90 ların başında İstanbul'da yaşayan,
bir çoğumuz gitmişizdir.


Tolstoy - Kazaklar
matruşka bebekler...

Pazar, Mayıs 11, 2014

emaye aşkına

artık biliyorum ki, benim  gibi emaye aşkına düşen,
çok kişi var. Nerede bir emaye görseler peşine giderler...
benim yeni cicilerim. iki küçük, bir büyük,
emaye tas...


eşe dosta, annemin arkadaşlarına,
'' ev de eski emaye kap kaçağınız var mı? ''
diye sorup duruyorum.
iyi ki, soruyorum. sonun da evinde emaye kap kaçak olan birini buldum.



Annemin arkadaşı, Keriman ablacığım, üç tane tas var, al senin olsun dedi.
ben de bir sevinç,  bu halimi gören Keriman abla çok şaşırdı.
yaklaşık, 60 yıl kadar önce, annesine ona çeyiz olarak almış.
o zaman beri evde altı kaseden iki tane kalmış. 
birde daha büyükçe bir kase.

işte emaye aşkına,
bana düşenler....
Artık çorbamı bu kaseden içip, yoğurdumu bu kaseden yiyorum....

Cuma, Mayıs 09, 2014

gül gibi bir hafta sonu dileğiyle..

bu güller başka amaçla toplandı,
gelecek günlerde öğreneceksiniz,
olacağı da tatlı bir iş,
hafta sonunuz tatlı geçsin...

Çarşamba, Mayıs 07, 2014

hayıtbükü...

geçen hafta, hayıtbükün de idim.
sevimli küçük pansiyonların yerine, her şey dahil cinsinden,
devasa fabrika otellerden yapmanın nasıl bir katliam olduğuna
yeterince tanıklık etmedik mi.


hayıt bükü küçücük bir bükcük...

sevimli, insanın kendini huzurlu hissettiği,
ne hoş mekanlar var.


bük zaten küçücük. koca binaların manası ne?


ağacı da yerinde, tepesi de, kuşu da böceği de....

ah! ah! günlerdir, insanlığın aç gözlülüğünü anlamlandıramıyorum...