Pazar, Ağustos 30, 2015

avanos, paşabağ, zelve, güvercin vadisi, uçhisar...


 nihayet günler sonra, fotoğrafların bir kısmını düzenleyebildim.
en son Kapadokya da balonlarda kalmıştık.
Kapadokya çok zaman ayrılması gereken bir yer,
ve iyi bir yol haritası hazırlayacak bir rehber de şart.
biz şanslıydık kamp yaptıgımız yerin sahibi bize oldukça guzel program hazırladı.
ilk gün konakladığımız yere yani Göreme'ye yakın olan yerlerden başladık.
sabah tan bir bölümünü gezip, öğle istirahati yapıp, akşam üzeri tekrar gezdik.
ilk durağımız '' Güray Seramik Müze''si oldu.


yerin 20 metre altında, ilk çağlardan, günümüze yapıla gelmiş,
çanak, çömlek, seramik, gerek günlük kullanıp için, gerek sanatsal
amaçla yapılan, hertürlü ürün sergilenmekte.
çamurdan, çizime, desene ve fırına tüm, üretim aşamalarını görebildik.


müzeden ayrılıp, elimizdeki rotaya uyarak Paşabağ'ı gezdik.
hayretle, merak ve hayranlıkla bakarak, dokunarak,
sıkça kullanacağım kelimelerden biri muhteşem olacak.
anlatmakla asla hissedilemeyecek, muhteşem duygular yaşadık.

hayat, günlük koşullara ve elde olana göre şekilleniveriyor.
insanlar yaşamışlar, ömürler geçmiş,
çocuklar koşuşmuş, sevinçler, korkular hayata eşlik eden herşey varolmuş.


Paşabağ'ın girişinde Çavuşin kilisesi,
ilk girdiğimiz kilise oldu.


sabah rotasının son durağı Zelve oldu.
oyulmuş kayalar da, yaşanmış hayatların izlerini, derin düşüncelerle seyrettik.


her oyuk, mağra, muhteşem ve etkileyiciydi.


dinlendikten sonra, gün batımını da izlemek üzere,
önce güvercin vadisine geçtik.
güvercin o dönemde oldukça önemli gelir kaynağı,
herkesin güvercinleri varmış, dışkılarını toplayıp, ev yapımında
harç malzemesi olarak satıyorlarmış.

uç hisar, kayalara oyulmuş bir kale.
gün batımında, değişen renkler, vadide, muhteşem görüntüler veriyor.

Kapadokya da gün, her akşam muazzam güzellikte,
renklerle batıyor.


gün bitti ama, kapadokya da gördüklerimiz bitmedi.
devamı var...

Pazartesi, Ağustos 24, 2015

gezerken reçel yapmak...

elimde değil, kendimi durduramıyorum,
evet bunu da yaptım.
o dallarında tazecik meyveleri görünce dayanamadım.
reçeller yapıverdim.


TAFLAN (KARAYEMİŞ) REÇELİ:
Karadenize özgü bir meyve, laz üzümü de diyorlar,
aslında kurutup saklamak isterdim, lakin buna zamanım yoktu.
dalından topladığım taflanları, bire bir ölçü ile şekere yatırdım.
bir gece beklettim. sabah iki-üç yemek kaşığı su ekleyip,
kısık ateşte kaynattım. yarım limon suyu ilave edip ocaktan indirdim.
renk muhteşem, aroma ve tat çok etkin değil.
taze yada kurutulmuş meyve olarak yemek daha güzel.

27. reçel çeşidim.


ARMUT REÇELİ:
Tirebolu da arkadaş evinin bahçesinde, 
bir kocaman armut ağacı vardı. biz kaldığımız sürece armutlar olgunlaştı.
bu armutlar dibine düşse de, orada kalamıyordu :) 
çünkü, ağaç dik bir yokuşun başındaydı. dibine düşemeyen armut
olarak hatıralarım da kalacak.
armutların sertçe olanlarını topladım, kabuklarını soyup,
çok az su koyduğum tencereye doğradım. 
su ve armut kaynar kaynamaz, hemen şeker ekledim.
armut yumuşayıp, kıvam alınca limon suyunu kattım. 
ocaktan aldım. bence deneyin, armut reçeli çok lezzetli oluyor.

28. reçel çeşidim.


KIZILCIK REÇELİ:
kızılcıklar Sinop Gerze'den merhaba demek için uğradığımız,
Datça dan arkadaşlarımızın baba evi bahçesinden.
dalından ellerimle topladım.
kızılcıklar  çok küçük olduğu için marmelat yapamadım.
aslında güzel olan kızılcık marmeladı dır.
kızılcıkların üzerini şeker ile örtüp bir gece beklettim.
sabah usul usul kaynatıp, limon ilavesi ile pişirmeyi bitirdim.
renk, lezzet, aroma harika.

29. reçel çeşidim.


dalından topladığım bu vişneler den de
oğluma götürmek üzere reçel yaptım. 
vişne reçelinin tadını. gelinim çok merak ediyor.


hayat keyif aldığımız işlerle meşgul olunca daha güzel.

Salı, Ağustos 18, 2015

balonlar...

altı gece, altı gün kalıp,
gezmeye, görmeye doyamadığımız coğrafya,
her köşesi olağanüstü.
bir kaç post hazırlamam gerekecek anlatmak için.
ben onları hazırlarken, sayfam da bu rengarenk balonlar kalsın.


her sabah saat 4 -5 gibi bir hareketlilik başlıyor,
sonra gürültülerle balonlar havalanıyor.
kaldığımız kamping manzaraya hakim bir konumda,
olduğu için doya doya fotoğraf çekebildik, 
neredeyse her sabah.
fotoğraf çekmekle kalmayıp, üzerimizde uçan balonların, 
sepetindekiler ile sohbet bile ettik.
o kadar yakındık.


sizi fotoğraflarla, baş başa bırakıyorum,
 benim işim çok, Kapadokya'yı hazırlayacağım.
















12 - 17 temmuz 2015

Pazar, Ağustos 16, 2015

Konya - Mevlana Türbesi...

Beyşehir'den Kapadokya'ya geçerken 
yol üzerinde Konya'ya girdik.
etli ekmek muhteşemdi.
Mevlana Türbesini de ziyaret ettik.
hava çok sıcak ve türbe aşırı kalabalıktı.
objektife takılanlar.






sema gösterisi seyretmeyi isterdim.
lakin denk düşmedi.



12- temmuz- 2015

Cuma, Ağustos 14, 2015

Beyşehir...

Beyşehir gölünde kamp yapmaktı,
niyetimiz, çok da huzurlu üç gün, üç gece geçirdik.
kamp yerlerini ''kamping Türkiye'' den bulduğumu yazmıştım.
Beysehir gölü kenarında Atapark tesislerinde kamp yaptık.
bir kamp alanında olması gereken herşey vardı ve
gayet temizdi.


Beysehir' i de gezdik.
eski taş köprüyü sevdik, 
hem köprü, hem baraj işlevi olan 
oldukça güzel ve korunmuş. 


Bedesten yada Bezzarlar han



Eşrefoğlu camii,
içi tamamen ceviz ağacından yapılmış,
700 yıldır ayakta, çini kapısı ile oldukça zarif.


caminin içi ve renklerin ahşapla uyumu çok güzel.



Eşrefoğlu camii, civarındaki eski evlerin olduğu sokaklar,
çok azı restore edilmiş evler.


restorasyonu tamamlanmış evlerden.


gölün dinginliği ve huzuru asla hafızamdan,
anılarımdan silinmeyecek.


göl kıyısında geçirdiğim günlerde hamakta uzanıp 
kitap okudum. 
gölün sakinliği merhem gibi sardı bedenimi,
iyileştirici, dinlendirici.


muhteşem bir gün batımı oluyor.
renkleri ve batış süresi uzunluğu her akşam bir tablo yaratıyor.



Beyşehir gölü,
 huzuru ve renkleri ile
asla unutmayacaklarımdan

9- 10 - 11 Temmuz 2015