Pazartesi, Temmuz 31, 2006

UYKU ve DÜŞ


Gündüz uykuları daha güzeldir bazen.Uykuya dalarken, uyumakla uyanıklık arasında bir süreç vardır.Her iki taraftasındır.Dışarıdan çocukların sesleri gelir ve sen alır götürürsün, çocukların kahkahalarını, rüyanda gittiğin yere
pencere de açıktır , hafif hafif esen kokulu bir rüzgar kılımdattıkça tülü ,rüyan tülün içinden geçer.Tülün dışında açık bir pencere dışarıda kırlar vardır ve görmediğin ama hissetiğin deniz ,salkım söğütler, bahçede ağaçların arasında renkli ampuller…
ve kablumbağın sesini bile duyarsın salkım söğütün altında dolaşırken .
rüyadır bu özgürdür… zaman mekan tanımaz alır seni bahçeden, yağmurlu sokaklara götürür kaldırımlarında ayın ışıldadığı,taşlı bir yolda yürürsün , camlarından sarı sıcak ışıkların ,su birikintilerine yansıdığı…
Hiç bilmediğin bir kentin ,eskici dükkanına sokar ve orada bulursun eskiyen gençliğini ve hüzünlenirsin.Bir kalem kutusu, yarısı erimiş bir silginin kokusu unutmadığın,sevdiğin mekap ayyakabıların ve ilk kadife ceketin oradadır…
kıvırcık saçlarının sabun kokusu,yüzünde ergenlik kızarıklıklarının sıkıntısı ama kocaman ağız dolusu tebessümün de ordadır.
Eskicinin aynasında , sana bakar uzak gençliğinin gözleri, geçip gideyim dersin aynadan öbür tarafa yaşamın bilinmez olduğu ...yıllara geleceği merak etmeden sadece ...herşeyin güzel olacağına ve bunu yapabileceğine olan büyük inancının yanına …
bir tek aşk ..aşk hep bilinmezdir ... işte o kaygı aynanın önünde tutar seni geçemezsin. ve sevdiklerin yavaş yavaş kaybolur aynada ,geçemezsin ürkekliğin daha fazladır şimdi..düş kırıklıkları batar aynanın , parçalarından yüreğine bir başka ayna düşlersin...gelecek günlerin de çocukluk ve gençliğin gibi..kokulu rüzgarların olacağını vadeden..
Sonra bir de bakarsın bir adadasın …aşk , sen ve aşık olduğun.. bahçede sarılıp uyumuşsundur … kokusunu içine çekerek..
ve bir çocuk çığlığı haber verir rüya olduğunu .. onunla hiç sarılıp uyuyamayacağını anlayıp ,sessizce ağlarsın…
uyanmak istemezsin..rüya ya dönmek için gözkapaklarına asla izin vermezsin kirpiklerini birbirinden ayırmasına …(MAYIS 2006) moon ve yol arkadaşı

Cuma, Mayıs 19, 2006

GENÇLİĞİM ve AŞK


Her akşam sokağın başına geldiğimde ,yanık tenli kumral bir erkek bana bakıyor , başını balkon demirine yaslamış..karda yağsa, yağmurda,mevsim kış ya da yaz..garip bir ilgi ile bana bakıyor ve daima bakacak ..ben sokağın başına her geldiğim de..
**************************************************************************

Seni düşünmeliyim..bir an aklımdan çıkmamacasına hep sen.. sen... sen..hep sen.
Seni düşünmek....
Bir oda ,sadece güneşi gören ama şafak da ve gün batımında yani kızıllığında girmeli güneş odaya ve odanın tüm duvarları ikimizin resimleri ile dolu olmalı ve aşk şarkıları çalmalı..bir de mektupların..durmaksızın mektuplarını okumalıyım...seni düşünmeliyim..Günlerce , aylarca hiç bir nesne ve olgu girmemeli araya ..sen bile olmamalısın gerçekliğinle..
Ben senle sensiz,senle yalnız olmalıyım o odada ..sen gülmelisin resimlerinde ,elin boynumda olmalı ,ellerin sımsıkı sarılmış bana..sen çocukça bakmalısın , büyüme büyümeyelim dercesine .ayrılık korkusu olmadan sarılmalıyız resimlerde, sen bende , ben sen de yok olmuşuz tek bir ışık..tüm duvarlar boydan boya ikimizin resmi ile dolu ,ayrı kalmamış , acı , özlem bilmeyen gözlerle..
günlerce aşk şarkıları çalmalı , bizim şarkılarımız ..senle sensiz,senle yalnız dinlemeliyim.. hep bu gün olmalı, geçmiş değil , gelecek de , hayalde değil..hep bu gün olmalı..senin olduğun gün..işte sen hep bugün ol, güneşin ilk ve son kızıllığın da .Battımı güneş , hemen yeniden doğsun, gün hep kızıl olsun..gece olmasın.
seni böyle düşünmek istiyorum..bir oda , kızılca bir aydınlık ve sadece ama sadece şarkılarımız,mektuplarımız... ve ben yalnız , tek başıma... ( 23.ARALIK.1982 )

ÇOCUKLUĞUM,GENÇLİĞİM,DİLEKLERİM

Gençliğimi bir nefes , bir dokunuş kadar canlı ,diri,somut ve inanılmaz derece de güçlü hissediyorum.Gençlik somut bir kavram elimde ...Her türlü çılgınlığı yapasım geliyor ...etrafım hep pembe bulut , zaman yavaş çalışan bir makine ,hiç ama hiç geçmesin...biliyorum ,bir zaman sonra belki uzun , belki kısa , ne aynı çoşku, ne yapmaya cesaret kalacak.Gençlik bir hayal.Büyümek istemiyorum...hele yaşlanmak hiç..Yaşamayı herşeye karşın yaşamayı çok seviyorum.. ( 01. ŞUBAT.1982 )

ÇOCUKLUĞUM ..DÜŞLERİM

Günaydııınnn! günaydın ...günaydın...
kendimi çok iyi hissediyorum.Sağlıklı , Neşeli , Enerjik vs. vs. Şarkı söylemek ,bağırmak,koşmak düşe kalka koşmak geliyor içimden..
Küçük bir kızmışım gibi saçlarımı okşasa , ellerimden sıkıca tutup dizlerinin dibinde bana ;dünyadaki en kocaman gülleri,en sıkı tutan elleri,en güzel öpen dudakları,en sevdalı yürekleri anlatsa biri?...sessiz ,sakin dinlesem..görüyormuşcasına.ağız dolusu kahkahalarla gülsem , yürek dolusu hüzünle düşünsem..
Beyazdan başka bir renk bilmeyen , sadece beyaza aşık olan ve beyazdan başkasını yatağına kabullenmeyen karla kaplanmış bir ova da kartopu oynasak elimiz ayağımız buz kesene ,burnumuz kıpkırmızı olana dek..
Duvarları masum kırmızı boyalı bir odada , kocaman kırmızı bir minder de ve tutuşan yüreklerin sıcağı bir ocağın karşısın da dünya da tek amacımız soğuktan donmuş vücudumuzu ısıtmakmışcasına kenetlenip uyusak.. (19 0cak 1982 )

Perşembe, Mayıs 18, 2006

GÖKKUŞAĞIYIM DAMLALARIN İÇİNDE






















on gündür yollardayız..şehir merkezleri,kasabalar,köyler daha çok köycükler. artık eminim yeni bir başlangıç için aradığımız, yeni zaman dilimi bu coğrafya da...GÜNEY ..evet güney.
kasımın beşi ve hala şort - tshırt dolaşmaktayım..
güneş , gün boyu parlak turunculuğunda, dallardaki portakal ve mandalinalar gibi.. ve hala sıcacık..(gece bir serinlik başlasa da)GÜN , SICAK , PIRIL PIRIL..oysa bıraktığım kent; soğuk ve yağmurlar içinde.
yeni bir keşif, her keşif gibi ,heyecanı keşfin içinde..kıvrımlı yollara aşığım, artık bu kesinleşti. yine bir kıvrımlı yol içinde ,bu kez dağlardan inmekteyim denize...üstelik bir minik dere yolla bir kıvrılmakta ..sanki bizi görünce başladı akmaya ,boş yolda yalnız kalmayalım diye arkadaş oldu.yol kıvrıldıkça oda aynı kıvrımlarla ve araba ile aynı hızda akıyor yanıbaşımızda..süzülürken dağdan aşağı, kayaların gri tonları ve dağların gölgeleride bizimle..
o en güzel an işte...şimdi..
sadece yeşil ,gri kayalar ile masmavi denizin arasına girivermiş kumtanecikleri ...bakıyorum,bakıyorum,gözlerimi kapatıp tekrar ,tekrar bakıyorum ..hafızama kaydolmalı bu muhteşem güzellik..ileride ne yaşarsam yaşayayım , görmek istediğimde ve gözlerimi kapadığımda hafızam bana geri vermeli..yeşili,griyi,masmaviyi ve kum taneciklerinin uzayıp giden halini...
gün batmaya niyet etti , ben manzaraya dahil olduğumda ...en sevdiğim hali denizin akşam durgunluğunda ...işte günün bu saatinde yüzerken ,bedenim yok oluyor suda. denizin bir parçası oluyorum..benim zerrelerim,suyun zerreleri ..ben deniz oluyorum..bedenim her kımıldaşında su olarak var olacağım..çırptıkça ayaklarımı , gökyüzüne doğru sıçrayan su tanelerinin her zerresinde ..ve her damla düşerken denize , bir gökkuşağı olarak inmekte , yedi renk içinde..güneş böyle erimekte deniz de. ben çıralıda güneş,deniz ve gökkuşağıyım damlacıkların içinde.. (5 kasım 1994) ÇIRALI

Pazartesi, Mayıs 08, 2006

BULUTLARIM CANIM BULUTLARIM


yol kıvrıla, kıvrıla devam ediyordu önümüzde...çok seviyordum yolun bu halini..kıvırcık saçlarımın buklelerini sevdiğim gibi.. öyle bir daralıyordu ki yol, tam bitti !..derken büyük bir kayanın arkasından yeni bir kıvrım çıkıveriyordu..
Ekim'di aylardan hem de songünleri..yağmurlar içinde bırakıp çıkmıştık soğuk,sisli ve gri kenti..sisler içindeydi uçak havalanırken..sisler içinde kalsın istiyordum..ben şimdi bambaşka bir yazdaydım..
aradığımız ;yeni bir coğrafya,yeni bir iklim,yeni bir zaman dilimydi..yeni bir başlangıç için..ilk görüşte aşık oldum bu yola..hiç kuşku duymadım varacağım yerin güzelliğinden.böylesine güzel bir yol bir cennete varabilirdi ancak..ve sonu olan bir yoldu ..evet evet bitecekti.bitmez yollardan değildi..bunu düşünmek çok mutlu ediyordu beni , yarım adanın içlerine doğru ,yolla birlikte kıvrılanan ,kayaların, ağaçların arasından geçerken..bambaşka bir maviydi gökyüzü..şimdiye dek hiç böyle bir mavi görmemişti..31 yıldır benle olan gözlerim..böyle bir güzellik sunmamıştım gözlerime..
tanrım..bunlar ne kadar kocaman bulutlar..gökyüzü ne kadar maviyse ,bulutlar bir okadar beyaz..çok ama çok kocaman pamuk gibiler...
yarımada yoluna girdiğimizden bu yana ; kah yolun kıvrımlarına,kah bir sağ tarafımızdan ,bir sol yanımızdan ansızın çıkan turkuaz rengi denize,kah denizle aynı nokta da başlayan çam ağaçlarına,herşeye ama herşeye aşık olan ben bulutlara vuruldum!
bulutlar herşeyden daha çekici geldi bana..ve arabanın camından göğe doğru uzattım başımı..bulutlara aşık olmanın dışındaydı yaşadığım...tutuldum bu bembeyaz muhteşem bulutlara..onlarda farketti beni ve yol boyunca gözlerimizi alamadık birbirimizden..0 şekilden şekle bürünüp ,beni kendine delice aşık ediyordu..hiç bitmesin istiyordum , az önce biteceğinden garip bir haz duyup mutlu olduğum bu yol..hiç bitmesin..hiç..bulutlar ve ben ; saçlarım gibi kıvrımlı yolun üzerinde sonsuz bir aşk içindeyken..(27.EKİM.1994)
DATÇA YOLU

Perşembe, Mayıs 04, 2006

AĞLAYABİLMEK


bindokuzyüz sekseniki yılı, yirmi dört .. aralık ve de günlerden cuma;

tren istasyonunda 18.58 trenini bekliyorum... gökyüzü çoktan siyahlara bürünmüş, istasyonun etrafındaki evlerin içi apaydınlık , sarı sıcak bir ışık yayılıyor her birinden..her iş dönüşü, hep aynı telaş istasyonda, yorgun yüzlerin telaşlı adımları..
Başımda korkunç bir ağrı beynim kafatasımdan fırlayacakmışcasına zonkluyor..tek bir kelime anlatabilir halimi yada sadece bu kelime dolanıyor beynimde kötüyüm...çok kötüyüm...son günlerde ve hatta son aylarda hiç iyi olduğum yok ki.

küçük telaşlarla doluydu günlük yaşantım , basit de olsa bu koşuşturmalarım, daha canlı ,daha enerjiktim..ve de daha huzurlu..
oysa şimdi..sabahın karanlığında tıkılıyorum fabrikaya ,akşam sersem gibi bir hal içinde istasyon , tren ve ev. Başım ağrıyor!!..beynim kafatasıma hapsolmuş!! sanki bir novalgin tüm ağrılara meydan okuyacak..anlamsızım ..ağlayabilsem ..ağlamaya bile zamanım yok ki..

Çalış,çalış,çalış,çalış!Çalışmak istemiyorum! hergün... sabah kör karanlıkta tıkılmak; bu metal yığınlarının korkunç gürültüsü içine, havasız, koku ve toz içinde ...güneşi görmeden, bir karanlıktan bir başka karanlığa dek..sıcak..soğuk..yağmur..kar..ya da pırıl pırıl güneşli bir gün ..doğan günle gelen ne? hiç bilemeden ..fabrikanın klimalarınından yayılan yapay havayı solumak ve akşam gecenin karanlığı bastığında ;kafesten salınan bir kuş gibi ..kısacık bir zaman dilimi yeryüzünde olduğunu hissetmek ..sadece bir derin soluk kadar kısa bir zaman için..sonra...sonra tekrar kafes..yapay hava ..soluksuz yaşam ,çalışmak ,çalışmak,çalışmak....

Çalışmak istemiyorum!..ama sadece istememek çözüm değil! zorunluyum..çalışmak zorundayım!Ve ondokuz yaşındayım...herşey yok oluyor..yüzüm ;renksiz, solgun ve yorgun ...dev makinalardan çıkan ,makinalar kadar dev bir heybetle fabrikanın her alanına yayılan o korkunç gürültü ,herşeyi bastırıyor..öfkemi , isyanımı...Ağlayabilsem..ağlayabilsem...

Ne güzeldir ağlamak..ağlayabilmek..arınır yüreğim..boşalır öfkem,acılarım..dökülürken yaşlar gözümden, dudaklarıma değen tuzlu su ,yanaklarımdan ılık ılık süzülürken...insanca bir yanım kaldı diye rahatlarım...ve şiş gözlerim,hızla atan yüreğim, içimi çeke çeke susarım..bir deniz olurum , bir fırtına kopar sonra suskun, sakin , yavaş yavaş çekilir tuzlu su yanaklarımdan..ya da yağmur olurum ;bardakdan boşanırcasına bir sağnak yağmur olurum...tüm sıkıntılar boşalır yüreğimden bardakdan boşanırca..ah! ah! ağlayabilsem...

Tren geldi....epey uzun sürdü gelmesi..eve gitmek istemiyorum...eve dönmek, bir başka kafese girmek istemiyorumm.Hava o kadar berrak ve güzelki , her nefes bir armağan gibi..aralığın sonu olmasına karşın hiç ama hiç soğuk yok..Sokaklarda dolaşsam... kim olduğumu unutsam ...unutabilsem..
yada karanlık bir köşe de ağlasam..ağlasam..
eve iyice yaklaştım, mutfağın ışığı,üzerinde meyve desenleri olan mutfak perdesinden dökülüp sokağa yayılıyor..annem her zaman ki gibi mutfaka da ...
Ağlayabilsem...ağlamak ne güzeldir..şu boğazıma takılı düğümden,nefes alamamaktan çook güzel..(24.12.1982)

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

YOL ARKADAŞIMA




Ben ve 17 yaşım yolculuğa çıktık bu akşam ,yanımda yol arkadaşım...önce ayrı ayrı gitmeliydi düşlerimiz .birden birlikte gider olsak dedik,gençliğimizin okyanus kıyısındaki hayal ülkesine..Ben ; keten ayakkabılarım ,haki rengi sırt çantam ,acelece çıkmışım ki; lise formam daha üstümdeyken ..Yol arkadaşımsa ; kot pantolonu , çizgili gömleği ve kırmızı askılı sırt çantası ile..
Yolculuk nasıldı hatırlamıyorum..Dev yük gemileriydi belki bizi o ülkeye götüren...okyanusları aştık ve tropikal bir iklimin kucağında bulduk kendimizi , volkana meyilli dağların ,yeşile kesmiş ovalarında ,bol yıldızlı gecelerin , kahve kokulu ve şeker kamışları arasındaki köylerinden birin de.
Hatırladığım hayallerimin ilk görüntüleriydi..kocaman kara gözlü , esmer tenli, dalgalı kabarık saçlı, yoksul melez çocukları...yoksul ama umutlu bakışlarla bana bakan çocuklar ...bir de yol arkadaşımın, benden daha fazla olan inancı ve emeğiydi... düşlerine...O gitmeli olmuş bir çok kez ama ...olmamış..birlikte gitmemiz gerekiyormuş ki ! Bir şekilde karşılaştık hayatın içinde...düşlerimiz de.
Ben çocukların arasında kayboldum ..o dağlar da..
Ve zamanın hangi dilimiydi ...ama çok yaşlanmadan ..arkadaşım döndü dağlardan ovalara, küçük bir öykü olmamak için anılarda , direnmiş yaşamaya.. döndü; küçük köyümde ,melez çocuklarla birlikte söylediğim şarkıların, hüzne dönüştüğü zaman da ..Yenilgi kırmadı umutlarımızı ..yüreklerimizin içinde o kadar güçlüydü ki hayallerimize olan inancımız...
Sırt çantalarımızı astık ..hayallerimizi yerleştirdik içlerine..dünya zamanına göre uzun sürecek beklemeleri, çantalarımızın..17 li yaşlardan bir otuz yıl sonra ya ..yine umutların yeşereceği aynı okyanusun kıyısında bir başka hayal ülkesine gidene dek...(30.Nisan.2006)

Salı, Mayıs 02, 2006

AY VE IŞILTILARI


Ve ay bir tepsi gibi yusyuvarlak , simsiyah gecenin , gökyüzünün ve simsiyah denizin ortasında ..her dolunay da ve hep saat 23. oo sularında o ve ben karşı karşıyayız.. o bazı gecelerde, şehrin ışıltısına nispet belki de benim içimi ısıtmak için deniz sularıyla sevişircesine yakamoz yapıyor..deniz , ay ve ışıltıları..işte bu aylardır süren gece ve deniz kadar karanlık duygularımı sadece deniz ay ve ışıltıları aydınlatıyor...

Saat gece yarısını geçiyor..sessizlik usul usul kendini belli etmeye başladı ..bu koskoca kentte hiç bitmeyeceğini sandığımız o korkunç gürültü bu saatlerden sonra sanki yoruluyor ve hiç direnmeden teslim oluyor derin bir uyku haline ...sessizlik usulca yayılıyor her yere ..hiç bozulmuyor da değil hani..arabaların bir kilometre öteden duyulmaya başlayan motor sesleri hızla yaklaşıp , güçlenip aynı hızla azalıyor.ve bir de sarhoşların uzaklardan duyulan naraları..

saat sabaha karşı üçe yaklaşıyor..üşümeye başladım bu arada aylardan temmuz ve yıllardan 1993..

battaniye mi almalıyım..

ev ne kadar sessiz , nedense salona girdiğimde hep ürperiyorum ..bu kadar büyük bir salon ,bir o kadar da sessiz , başka ne hissedebilirim ki..evet saat üç battaniyem,buz gibi balkon demiri ve ben..( temmuz 1993 )

EVİM


Elimdeki kitabın yazıları öyle zorlukla okunuyordu ki.. yazıların eksik ve silik yazıldığı, matbaa hatalı bildiriler gibiydi..oysa yazılar çok netmiş...sadece bir kış günü , saat 17.15 ve hava kararmış..
camdan baktım ...ışıklar, caddemizin yeni ışıkları, buz beyazı yok yok florosan beyazı,köşeli , küremsi, gösterişli elektrik direklerinin tepesindeki süs lambaları ..evim , evim diyerek camı kapattım ve odaya , odadaki koltuğuma kitabımın yanına döndüm..
bu evdeki ilk günüm dü , taşınalı bir ay olmuştu ama ben ilk kez bugün evdeydim ,
ve evleydim ..tek başıma..evim evim diye düşündüm..(12.Aralık.1993)

yeşil maviye uzanır


yeşil dilediğince yeşil...açık yeşil ,koyu yeşil,sarı yeşil,ışıltıllı yeşil,sanki bir yeşil deniz..terastan bakarken şu an bu yeşillikte yüzmeyi düşledim tıpkı mavilikte yüzer gibi..görebildiğim her yer yeşil..yeşille karışmış mavi..Mavi de ton ton ; beyaz mavi,yeşil mavi ,mavi masmavi,koyu mavi..çok koyu mavi laciverte kesmiş..daha ötesi gökyüzü deniz birden gökyüzü oluvermiş.

Eğer burda doğmuş ve hiç bir şey görmemiş olsaydı gözlerim ...yeşilin bitiminde maviyi,mavinin içerisinde gökyüzünü bilirdim...Şu an sadece bunu istiyorum hiç birşey bilmemeyi...gördüğüm ve bildiğim sadece yaşil ve mavi a! birde yusyuvarlak koskocaman sarı, kırmızı,turuncu bir top güneş! olsun..
BODRUM - TURGUTREİS ( 01.Ağustos.1991)

İLK GENÇLİĞİMDEN




parlaklık ve ışıltı sızıyor camdan,kapıdan,küçük aralıklardan ...yüreğime sızıyor ve geçmiş ışıltıyla birlikte canlanıveriyor. lise günlerim daha dün gibi ..ne kadar güzeldi.
bahar bir yerlerden kitap, kalem kokusu getiriyor. okul merdivenleri,sınıftaki sıram, arkadaşlarım,kantin , bahçe,çay,simit,köroğlu kırathanesi,Aksaray'ın yolları,otobüs durağı,otobüsler,keten ayakkabılarım,yeşil çantam ve daha bir okadar nesne yaşanmışlıkları ile beraber geliyor. her nesne kendi hikayes ile ...bir an düşünüyorum . sessiz ve güne dönüyorum..bu güne geçmiş olacağını bilebile..(30.mart.1982)