2010 yılının nisan ayı olsa gerek, tarih atmamışım,
Sirkeciden - Halkalı'ya bir tren yolculuğu yaptım.
ara istasyonlarda indim. Hep bir son bakıştı, hem gözlerimden,
hem yüreğimden...
2010 Temmuz'un da Datça'ya yerleştim,
İstanbul'a son dört yıl da iki kez gittim.
sevdiklerim yanıma gelince,
doğup büyüdüğüm şehri hiç ama hiç özlemedim.
evde istirahat ile geçirdiğim bu günler de, bilgisayarımdaki fotoğraf arşivime,
sıkı bir temizlik yapıp, harici diske yedeklerken.
bu kareleri gördüm.
içim burkuldu, atık bu tren hattı bu şekli ile yok.(yokmuş)
oysa doğduğum günden itibaren hayatımın bir parçası idi.
Hat boyu semtlerinin birinde doğdum ve yaşadım.
tren istasyonu eve 5 dakika mesafe de idi. Tren geçerken, ray sesleri,
bebekliğimden beri nini gibi gelen bir sesti.
Sirkeci'ye gitmek oradan, Mısır Çarşısı ve Tahtakale'yi gezmek.
Alışveriş zamanı, bayram ya da yılbaşı, annemin elinden tutup,
yorucu ama çok heyecanlı bir macera yaşamaktı.
Gidiş- dönüş satılan, ortan kırılan kalın ve deliği olan, karton biletleri hatırlarım.
mevki dönemini bilmesem de, Babaannemin anılarından dinlemişliğim vardır.
Mevkili koltuklar, birinci mevki, lüks deri ve yumuşak koltuklardı.
Mevki kalksa bile koltuklar uzun zaman kullanım da kaldı.
Birde istasyonların etrafın da yapılar vardı.
tek katlı şirin evler, istasyon şeflerinin evleri.
O zamanlar bana çok ürkütücü gelen su depoları,
her istasyonun sonunda olan, penceresiz kulübelerin gizemi,
hep orada ne var diye merak etmişimdir.
Sabırsızca, kapı üstündeki tabeladan durakları sayardık.
ve hep içimden ''İMDAT FRENİ''ni çekme isteği geçerdi.
ama yapamazdım. Bilet kontrol memurları vagonları dolaşırdı.
Eğer vakit daralmışsa koşarak ilk vagona binmenin heyecanı.
Alışveriş çantalarına yan gözle bakar, evde bizi nelerin beklediğini bilmenin keyfini yaşardık.
Aklıma gelenleri yazdım, İstanbul'da doğup,büyüyen herkesin sevdiğidir trenler ve istasyonlar.
İstanbul'daki arkadaşlarım telefon görüşmelerinde sıklıkla artık tren yok diyorlar, geldiğimde
üzüleceğimi bildiklerinden, alıştırıyorlar.
Birçok istasyonun fotoğrafı yok bende ama anıları ne çok.
Cankurtaran da inip, Erol Taş'ın kahvesine giderdik. Oradan tarihi bir yolculuğa...
İstanbul'a çok yazık ediyorlar, birazda bundandır, gitmek istemeyişim, şehir doğup, büyüdüğüm şehir değil.
Eminim sizin de pek çok anınız vardır. eğer yorumlara yazarsanız. belki anılarımız sonsuzluğa kalır.
25 kare de olsa ne hoş bir arşiv... çok şekersiniz.. (Bu arada çok geçmiş olsun...) Yazmadığımız da görmüyoruz sanmayasınız...
YanıtlaSilsirkeciden tren gider
YanıtlaSilvarım yoğum törem gider
diye bir şiir geldi aklıma başlığı okuyunca...
en son sanırım 5 yada 6 yıl önce binmiştim,annem,babam(ikisi de yaşlılar)yeğenime gidiyorduk,kanarya'ya.
YanıtlaSilannemler doğal olarak yavaş hareket ediyor,annemi indirdim,tam babam adımını atarken tren hareket etti,neyse ki gençlğini hatırladı babam atlayıverdi trenden,kazasız belasız.
bendeki korkuyu hayal et yani.
yazışmalar,görüşmeler fln ne olacak,değişecek diye yatırım yapmıyorlarmış.
o günden sonra bi daha uğramadım oralara.
benim de kaçasım var doğduğum büyüdüğüm ve yaşlanmaya başladığım şehirden.
Ben İstanbullu değilim hatta İstanbul'u birkaç Avrupa şehrinden daha bile az bilirim :( Söz konusu trenler olunca anısı olmayan yoktur herhalde biz yaşlardakilerin...
YanıtlaSilBen de üniversitede okurken her sabah önce troleybüse biner yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra trenle okuluma giderdim. Benim okulum,İzmir'e banliyö treni için rayları döşemeye gelen bir İngiliz mühendisin evi ve bahçesinde kurulmuş harika bir okuldur. Dolayısıyla okulun önüne kadar gelen tren bizim için en rahat ulaşım aracıydı. Uykulu uykulu kahvaltı ettiğimiz,bazen ders notlarına göz attığımız bazen de ilk kalp kırıklıkları nedeniyle arkadaşımızla dertleştiğimiz o vagonların tahta oturma yerlerini,kirli camlarını unutmak mümkün mü?
crocus sizde çok naziksiniz, teşekkür ederim, 25 kıymetli kare oldu benim için. ben sizin blogunuz neden göremiyorum acaba?
YanıtlaSil:) naciye tren manisi için teşekkürler.
YanıtlaSilo şehir, doğup büyüdüğümüz gibi kalsaydı, inanıyorum kaçmak istemezdik... bu arada ''babam gençliğini hatırladı, atlayıverdi'' tam da yazıma uyan bir cümle olmuş,
YanıtlaSilgençliğimizi, çocukluğumuzu hatırlatacak herşeyi kaybediyoruz.
Bir Prag'lıyı düşünür ve kıskanırım,
şehir yüzyıllardır aynı şehir.
sevgil'i colette, ah' ah' sadece trenler ve tren yolları kaybolmadı, anılarımız da çalındı.
YanıtlaSilSimdi yazinizi okuyunca bende yasadigim yilllari soyle bir siraladim gozumde film seridine takili kalanlar okadar cok ki siralamaya yetmez gucum. En neseli ve mutlulugumun doruk noktasindakiler kucukcekmece yesilkoy hatti ve solugu sabirsizlikla aldigim eski paza yeri simdi degisti tabiki. Doyumsuz paza keyfinin ardinda kokorec sefamiz ve ...unutulmayacak anilar kosesinde benimde yerim olsun istedim sevgilerle...
YanıtlaSilsevginin günlüğü merhaba , bu postuma yorum yapılması beni çok mutlu ediyor inan, yeşilköy, pazarını bilmezmiyim, kokereççi, roma dondurmacısı, midye tavacı ...
YanıtlaSiltrenler çok önemliydi, çok...hele ki; bizim gibi, hat boyu çocukları için. sevgiler