Perşembe, Mayıs 04, 2006

AĞLAYABİLMEK


bindokuzyüz sekseniki yılı, yirmi dört .. aralık ve de günlerden cuma;

tren istasyonunda 18.58 trenini bekliyorum... gökyüzü çoktan siyahlara bürünmüş, istasyonun etrafındaki evlerin içi apaydınlık , sarı sıcak bir ışık yayılıyor her birinden..her iş dönüşü, hep aynı telaş istasyonda, yorgun yüzlerin telaşlı adımları..
Başımda korkunç bir ağrı beynim kafatasımdan fırlayacakmışcasına zonkluyor..tek bir kelime anlatabilir halimi yada sadece bu kelime dolanıyor beynimde kötüyüm...çok kötüyüm...son günlerde ve hatta son aylarda hiç iyi olduğum yok ki.

küçük telaşlarla doluydu günlük yaşantım , basit de olsa bu koşuşturmalarım, daha canlı ,daha enerjiktim..ve de daha huzurlu..
oysa şimdi..sabahın karanlığında tıkılıyorum fabrikaya ,akşam sersem gibi bir hal içinde istasyon , tren ve ev. Başım ağrıyor!!..beynim kafatasıma hapsolmuş!! sanki bir novalgin tüm ağrılara meydan okuyacak..anlamsızım ..ağlayabilsem ..ağlamaya bile zamanım yok ki..

Çalış,çalış,çalış,çalış!Çalışmak istemiyorum! hergün... sabah kör karanlıkta tıkılmak; bu metal yığınlarının korkunç gürültüsü içine, havasız, koku ve toz içinde ...güneşi görmeden, bir karanlıktan bir başka karanlığa dek..sıcak..soğuk..yağmur..kar..ya da pırıl pırıl güneşli bir gün ..doğan günle gelen ne? hiç bilemeden ..fabrikanın klimalarınından yayılan yapay havayı solumak ve akşam gecenin karanlığı bastığında ;kafesten salınan bir kuş gibi ..kısacık bir zaman dilimi yeryüzünde olduğunu hissetmek ..sadece bir derin soluk kadar kısa bir zaman için..sonra...sonra tekrar kafes..yapay hava ..soluksuz yaşam ,çalışmak ,çalışmak,çalışmak....

Çalışmak istemiyorum!..ama sadece istememek çözüm değil! zorunluyum..çalışmak zorundayım!Ve ondokuz yaşındayım...herşey yok oluyor..yüzüm ;renksiz, solgun ve yorgun ...dev makinalardan çıkan ,makinalar kadar dev bir heybetle fabrikanın her alanına yayılan o korkunç gürültü ,herşeyi bastırıyor..öfkemi , isyanımı...Ağlayabilsem..ağlayabilsem...

Ne güzeldir ağlamak..ağlayabilmek..arınır yüreğim..boşalır öfkem,acılarım..dökülürken yaşlar gözümden, dudaklarıma değen tuzlu su ,yanaklarımdan ılık ılık süzülürken...insanca bir yanım kaldı diye rahatlarım...ve şiş gözlerim,hızla atan yüreğim, içimi çeke çeke susarım..bir deniz olurum , bir fırtına kopar sonra suskun, sakin , yavaş yavaş çekilir tuzlu su yanaklarımdan..ya da yağmur olurum ;bardakdan boşanırcasına bir sağnak yağmur olurum...tüm sıkıntılar boşalır yüreğimden bardakdan boşanırca..ah! ah! ağlayabilsem...

Tren geldi....epey uzun sürdü gelmesi..eve gitmek istemiyorum...eve dönmek, bir başka kafese girmek istemiyorumm.Hava o kadar berrak ve güzelki , her nefes bir armağan gibi..aralığın sonu olmasına karşın hiç ama hiç soğuk yok..Sokaklarda dolaşsam... kim olduğumu unutsam ...unutabilsem..
yada karanlık bir köşe de ağlasam..ağlasam..
eve iyice yaklaştım, mutfağın ışığı,üzerinde meyve desenleri olan mutfak perdesinden dökülüp sokağa yayılıyor..annem her zaman ki gibi mutfaka da ...
Ağlayabilsem...ağlamak ne güzeldir..şu boğazıma takılı düğümden,nefes alamamaktan çook güzel..(24.12.1982)

1 yorum: